Kalbin kandili, özün özü: Mistik titreşimlerin üstadı Nusret Fatih Ali Han

Nusret Fatih Ali Han.
Nusret Fatih Ali Han.

1901’de zamanın Britanya Hindistan'ında yer alan Pencap eyaletinin Jalandhar şehrinde 1940’ların ve 1950’lerin Hindustani klasik müzik ekolüne damgasını vurup nesiller boyu maddi ve manevi ilhamata vesile olacak bir aileyi büyütecek olan Fatih dünyaya geldi. Ailesi, Sultan Gazneli Mahmud zamanında Jalandhar’a göçen Behsûdîlerdendi. Bu veladet, 600 yılı aşkın Çiştî sufi geleneğini kesintisiz bir şekilde devam ettirecek olan kavvali müziğinin de dünya çapında tanınması, Hint alt kıtasının ilk ve en büyük sufi tarikatı olan Çiştiyye’nin bütünleyiciliğinin ve birleştiriciliğinin 20. yüzyılda kıtalar aşıp ABD’ye, Birleşik Krallık’a ve Kanada’ya ulaşması için büyük bir vesile kılınmıştı. Zira babası Mevlâ Bahş Han, Fatih’e iyi bir klasik müzik eğitimi verdi, sitar gibi Hint alt kıtasına ve İran bölgesine has klasik müzik aletlerinin yanı sıra keman gibi Batı enstrümanlarının da icrasını öğretti; ayrıca Kur’ân ayetlerini Pencapça, Urduca, Arapça ve Farsça olarak okuttu. Fatih, kardeşi Mübarek’le birlikte Allâme Muhammed İkbal’in ciğerleri büryan eden şiirlerini yorumlamaya ve popüler hâle getirmeye başladı. Bölgedeki radyo yayınlarının gelişmeye başlamasından sonra bu popülerlik daha da arttı. Bu, insanların, günlük yaşamlarına maneviyatı da almaları, dünya telaşındayken ukbaya sadece özel günlerde zaman ayrılmayacağını, inancın ve kapsayıcılığın günlük hayat içre olduğunu görmeleri anlamına da geliyordu. Muhammed İkbal, iki kardeşe olan saygısını daha sonraları şu sözleriyle gösterecekti: “Benim erişebildiğim alan okullarla ve üniversitelerle sınırlıydı. Siz şiirlerimi Hindistan’a yaydınız.”

“Benim erişebildiğim alan okullarla ve üniversitelerle sınırlıydı. Siz şiirlerimi Hindistan’a yaydınız.”
“Benim erişebildiğim alan okullarla ve üniversitelerle sınırlıydı. Siz şiirlerimi Hindistan’a yaydınız.”

Fatih’in oğlu Pervez, 1948’de Faysalabad’da doğdu. Fatih, kavvali sanatçılarının sosyal statülerinin düşük olduğunu düşündüğü için Pervez’in doktor ya da mühendis olmasını istiyordu. Ancak bu küçük müzisyen ruh, kavvaliye o kadar meyyaldi ki babası kısa süre sonra yumuşadı ve onu müzisyen olarak eğitmeye başladı. Ne yazık ki Fatih, 1964’te Pervez henüz 16 yaşındayken vefat etti. Onun eğitimini amcaları Mübarek ve Selamet üstlendi. Ailenin yoluna baş koyduğu kavvali icrası artık tüm dünyada tanınma yoluna, bir babanın ve iki amcanın çabasıyla, Pervez’in Nusret Fatih Ali Han’a dönüşümüyle girecekti. “Şehinşâh-ı Kavvali” (“Kavvali Şahlarının Şahı”) olarak bilinen Üstad Nusret Fatih Ali Han’ın, Faysalabad’dan dünyaya yayılan ünü onun büyük bir ses aralığına sahip olmasının yanı sıra idealist ve revizyonist bir icracı, söz yazarı ve prodüktör olmasında, sadece kavvali icracısı değil; Hindustani (Hint alt kıtasında Britanya sömürgesi zamanında Farsçaya karşı geliştirilen Hint-Aryan lehçelerini kapsayan ve Hindistan’ın resmî dillerini oluşturan alt kola verilen ad) klasik müziğinde de bir efsane olmasında yatıyordu. Öyle ki o, vefatından 9 yıl sonra 2016’da LA Weekly tarafından “Tüm Zamanların En Büyük Dördüncü Sanatçısı” olarak tanımlandı. Birkaç saat boyunca yüksek yoğunlukta kesintisiz performans sergileyebilen bu efsanenin en uzun kayıtlarından birinin 112 dakika olduğu da kayıtlara geçmiştir.

Parantez: Çiştiyye, Kavvali ve ötesi

Nusret Fatih Ali Han efsanesinin derununa inmeden önce kısaca Çiştîlik ile kavvali müziğinden bahsetmekte fayda var.

Çiştiyye, 930 civarlarında İran’ın Herat şehrinin yakınlarındaki küçük bir kasaba olan Çişt’te Ebu İshak Şâmî’nin öğretileri doğrultusunda gelişti. Elbette bir sufi gelenek “Haydi, kurum(sal)laşıyoruz.” şeklinde değil; manevi büyüklerin etrafında onlardan feyiz ve ilham alan, kimi manevi hususlarda daha istidatlı insanların toplanmasıyla oluşurdu. İşte Çiştiyye’nin de özünde sevgiye, hoşgörüye ve açıklığa verdiği önem ile dünyevi güçlerden uzak durma düsturu vardı. Hareket daha sonra Afganistan bölgesine de yayıldı ve Hint alt kıtasında vücut bulan yedi ana manevi yoldan (diğer yollar Kâdiriyye, Sühreverdiyye, Madariyye, Kübreviyye, Kalenderiyye ve Nakşibendiyye) biri oldu.

Bu geleneğin kuralları ve yordamı; evrâdı ve erkânı, 12. yüzyılda Hindistan’ın Racastan eyaletindeki Ajmer şehrinde Hâce Muînüddin Çiştî tarafından netleştirildi. 20. yüzyılda Afganistan’ın ve Hint alt kıtasının dışına yayılan Çiştî öğretileri; Birleşik Krallık’a, ABD’ye, Kanada’ya, Avustralya’ya, Doğu ve Güney Afrika’ya yayıldı ve buralarda tekkeler, dergâhlar, merkezler ve vakıflar kuruldu.

Vefatından 9 yıl sonra 2016’da LA Weekly tarafından “Tüm Zamanların En Büyük Dördüncü Sanatçısı” olarak tanımlandı.
Vefatından 9 yıl sonra 2016’da LA Weekly tarafından “Tüm Zamanların En Büyük Dördüncü Sanatçısı” olarak tanımlandı.

Çiştîlik'te de de bir nevi sema mevcuttu; sema, başlı başına bir ibadet demekti zira. İşte kavvali burada karşılıyor bizi. (Sema ile kavvali amaç dâhilinde o kadar çok birlikte anılmıştır ki Hint alt kıtasının bazı bölgelerinde kavvaliye “Mahfîl-i Sema” denmiştir.) Kavvali, 13. yüzyılda yaşamış Delhili veli Emir Hüsrev’e dayandırılır. Kendisi Fars, Arap, Türk ve Hint geleneklerini harmanlayıp kaynaştırarak bugünkü kavvalinin gelişimine ön ayak olmuştur. Vecd ve cezbe vesilesi kılınarak icracısını ve dinleyicisini “aşk”a getiren bu musiki türü; edebiyatla da iç içeydi. Aslında tıpkı Türk tasavvuf edebiyatında olduğu gibi Hint alt kıtasından neşet eden bu edebiyat da manevi büyüklerin nüktelerini takipçilerine tevhid, vahdet ve manevi yükselme vesilesi görüyordu; elbette yolun büyükleri ilhamen uyarınca usulüyle, bazı şartlar hem icracı hem dinleyici tarafından yerine getirildiği takdirde. Allah aşkıyla “kendi”den geçmek.

Bu musikiyi icra edenlere “kavval” denmekle birlikte icracılar iki temel yolla eğitiliyordu: Kavval adayları ya bir icracılar kardeşliğinin içinde müziğin temellerini öğreniyorlardı ya da tasavvufi öğretileri öğrendikleri sufi eğitim-öğretim çevreleri içinde bu müziğin incelikleriyle tanışıyorlardı. Harmonyum, tabla ve dholak gibi türe has enstrümanlarla da böylece hemhal olmaya başlıyorlardı.

Diyapazon

Müzisyen olma yoluna girdiğinde âdeta bir dua niyetine “Allah’ın yardımı; üstünlük, başarı” anlamlarına gelen “Nusret” adıyla anılmaya başlanan Pervez, ilk performansını babasıyla sergiledi. Bu sırada henüz 15 yaşındaydı. 1971’de, amcası Mübarek Ali Han’ın vefatından sonra kavvali müziğini yaşatan müzisyen ailesinin başına geçti. Halka açık ilk performansını Pakistan Radyosu tarafından düzenlenen yıllık müzik festivalinin bir parçası olarak verdi. Pakistan’daki ilk büyük hit parçası, geleneksel enstrümanlarla yine geleneksel bir tarzda icra ettiği “Haq Ali Ali” oldu. Kavvali mirasını kendine has sargam (kelimelerden değil, notalardan faydalanan bir taksim yöntemi) ve khayal (“hayal”, birkaç taksim usulünün bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış Hindustani klasik müzik taksim yöntemi) gibi emprovize tarzlarla harmanlayarak özgün hâle getirdi. “Haq Ali Ali” de özgün sargam kullanımlarını içeriyordu. Bu tarzıyla ve hibrit janrasıyla kavvalinin dünya çapında tanınmasına vesile olurken Pakistan pop, Hint pop ve Bollywood müzikleri başta olmak üzere çağdaş Güney Asya popüler müziğini de derinden etkiledi.

Han’ın müzisyenliğinin sadece icra bazında olduğunu düşünmek eksik olur. O, aynı zamanda bir müzik teorisyeniydi de.
Han’ın müzisyenliğinin sadece icra bazında olduğunu düşünmek eksik olur. O, aynı zamanda bir müzik teorisyeniydi de.

Milyon Taşı

1985’te Londra’da düzenlenen WOMAD (World of Music, Arts and Dance) Festivali’nde sahne alan Nusret Fatih Ali Han, yine aynı yıl ve 1988’de de Paris’te konser verdi. 1987’de 5. Asya Geleneksel Gösteri Sanatları Festivali’nde sahne aldı. 1988’de “The Last Temptation of Christ” (“Günaha Son Çağrı”) filminin müziklerinde ve soundtrack albümünde Peter Gabriel ile çalıştı. Bu sırada Gabriel’in plak şirketi Real World ile anlaştı ve buradan beş geleneksel kavvali albümü ile vefatından sonra yayınlanan bir remiks albümü (“Star Rise, 1997) çıktı. 1989’da New York’taki Brooklyn Müzik Akademisi’ne davet edildi ve ABD’li dinleyiciler tarafından hayranlıkla dinlendi. Han’ın müzisyenliğinin sadece icra bazında olduğunu düşünmek eksik olur. O, aynı zamanda bir müzik teorisyeniydi de. İcra hususunda bu kadar çok atılım yapması ve fark oluşturması da bu teorilerinin neticesiydi. 1990’da BBC yayınında kült parçası “Allah Hoo Allah Hoo Allah Hoo”yu (“Allah Hû Allah Hû Allah Hû”) seslendirdi. Öyle ki 1992-1993 akademik yılında Washington Üniversitesi’ne davet edildi ve Etnomüzikoloji Bölümü’nde “misafir sanatçı” olarak bulundu. 1997’de “Intoxicated Spirit” albümü “En İyi Geleneksel Folk Albümü”, “Night Song” albümü de “En İyi Dünya Müziği Albümü” dalında Grammy’e aday gösterildi.

Dahilik, sosyal sorumluluk ve çoklu üretim

1997’de “Intoxicated Spirit” albümü “En İyi Geleneksel Folk Albümü”, “Night Song” albümü de “En İyi Dünya Müziği Albümü” dalında Grammy’e aday gösterildi.
1997’de “Intoxicated Spirit” albümü “En İyi Geleneksel Folk Albümü”, “Night Song” albümü de “En İyi Dünya Müziği Albümü” dalında Grammy’e aday gösterildi.

Nusret Fatih Ali Han; kariyeri boyunca A. R. Rahman, Noor Jehan, Javed Akhtar, Alam Lohar, Asha Bhosle gibi birçok Güney Asyalı sanatçı ile birlikte, kardeşlik düsturu ile çalıştı. Birçok Pakistan filmine katkıda bulunurken vefatından kısa bir süre önce üç Bollywood filminin müziğini besteledi. A. R. Rahman tarafından bestelendikten sonra Hindistan’ın bağımsızlığının 50. yıldönümünü kutlamak için yayınlanan “Vande Mataram” (1997) albümüne “Gurus of Peace” şarkısıyla katkıda bulundu. A. R. Rahman, Han’ın vefatından sonra, onun “Allah Hoo Allah Hoo Allah Hoo” şarkısını da içeren “Gurus of Peace” adlı bir tribute albümü yayınladı. Yine A. R. Rahman’ın “Guru” filmi için bestelediği “Tere Bina” şarkısı da aslında Nusret Fatih Ali Han efsanesine bir övgüdür.

Nusret Fatih Ali Han; kariyeri boyunca A. R. Rahman, Noor Jehan, Javed Akhtar, Alam Lohar, Asha Bhosle gibi birçok Güney Asyalı sanatçı ile birlikte, kardeşlik düsturu ile çalıştı. Birçok Pakistan filmine katkıda bulunurken vefatından kısa bir süre önce üç Bollywood filminin müziğini besteledi. A. R. Rahman tarafından bestelendikten sonra Hindistan’ın bağımsızlığının 50. yıldönümünü kutlamak için yayınlanan “Vande Mataram” (1997) albümüne “Gurus of Peace” şarkısıyla katkıda bulundu. A. R. Rahman, Han’ın vefatından sonra, onun “Allah Hoo Allah Hoo Allah Hoo” şarkısını da içeren “Gurus of Peace” adlı bir tribute albümü yayınladı. Yine A. R. Rahman’ın “Guru” filmi için bestelediği “Tere Bina” şarkısı da aslında Nusret Fatih Ali Han efsanesine bir övgüdür.

Aynı dönemlerde Japonya’da o kadar çok sevilmişti ki yine o yıl Fukuoka Asya Kültür Ödülleri Sanat ve Kültür Ödülü’nü alırken kendisi bu coğrafyada “Budai” ya da “Şarkı Söyleyen Buda” olarak anılıyordu.
Aynı dönemlerde Japonya’da o kadar çok sevilmişti ki yine o yıl Fukuoka Asya Kültür Ödülleri Sanat ve Kültür Ödülü’nü alırken kendisi bu coğrafyada “Budai” ya da “Şarkı Söyleyen Buda” olarak anılıyordu.

“Gelmiş Geçmiş En Önemli Kavval” olarak kabul edilen Han, 1987’de Pakistan müziğine katkılarından dolayı Pakistan Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen “Pride of Performance” (İcra Gururu) ödülünü aldı. (Bu sebeple unvanı “Ustad Nusrat Fateh Ali Khan PP”dir ki Üstad unvanı da kendisine babasının sene-i devriyesindeki bir icrası sonrasında verilmiştir.) 1995’te kendisine UNESCO Müzik Ödülü takdim edildi. Montreal Dünya Film Festivali’nin 1996 ayağında sinema sanatına üstün katkılarından ötürü Grand Prix des Amériques’e (Amerika Kıtası Grand Prix’i) layık görüldü. Kendisi aynı dönemlerde Japonya’da o kadar çok sevilmişti ki yine o yıl Fukuoka Asya Kültür Ödülleri Sanat ve Kültür Ödülü’nü alırken kendisi bu coğrafyada “Budai” ya da “Şarkı Söyleyen Buda” olarak anılıyordu. Rolling Stone’un 1 Ocak 2023’te yayınlanan “Tüm Zamanların En İyi 200 Şarkıcısı” listesinde ise 91. sırada yer alıyordu.

1997’de karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları nedeniyle Pakistan’dan Londra’ya seyahati esnasında havalimanından Cromwell Hastanesi’ne kaldırılan Nusret Fatih Ali Han, burada ani bir kalp durması geçirdi ve 16 Ağustos 1997’de, henüz 48 yaşındayken bu dünyadan göçtü. Cenaze töreni halka açık olarak Faysalabad’da düzenlendi. Musiki mirası günümüzde yeğenleri Rahat Fatih Ali Han ve Rizwan-Muazzam ikilisi tarafından devam ettirilen Pervez Nusret Fatih Ali Han, çığır açıcı müzikal devrimciliği ve emprovize etkileri asırlar aşan bir “musiki piri” olarak yaşamaya devam ediyor zira “âşıklar ölmez”dir.

  • Dip:
  • Dinlemek için: Dil Jis Se Zinda Hai - Nusrat Fateh Ali Khan, Allah Hoo Allah Hoo Allah Hoo - Nusrat Fateh Ali Khan, Tere Bina - A. R. Rahman, Chinmayi, Murtuza Khan, Qadir Khan; Gurus of Peace (Live) - Nusrat Fateh Ali Khan, A. R. Rahman, Intoxicated Spirit (Albüm) - Nusrat Fateh Ali Khan, Signal to Noise Live (ft. Nusrat Fateh Ali Khan) - Peter Gabriel
  • İzlemek için: “Haq Ali Ali Mula Ali Ali / Nusrat Fateh Ali Khan Qawali”, “Nusrat Fateh Ali Khan Dam Mast Qalandar”, “Utterance: The Music of Nusrat Fateh Ali Khan (1990)”, “Nusrat Fateh Ali Khan.A Voice from Heaven Documentary HD.”